Esnek dayanıklılık

Esnek dayanıklılık (resilience) kavramını son dönemde çok sık duymaya başladık. Ağzımıza dolanan, aklımıza düşen bir başka kavram da ‘duyguları kapsamak‘ (containment). Her iki kavramın da bu kadar yaygın olarak konuşulur olması kuşkusuz tesadüf değil, belki de bu günlerde en çok esnek dayanıklılığa ve onun bize sağladığı duyguları kapsayabilme yetisine ihtiyacımız var. Lâkin çok ilgimi çeken bu kavramlar, benim için hep biraz flu kaldı, ne olduklarını öğrenmekte değil ama idrak etmek konusunda zorlandım.

Çünkü özellikle duygularla ilgili bilgiler kanımca entelektüel bir yerden tam olarak hiçbir zaman idrak edilemiyor. Deneyimleme, idrak etmeye giden yegâne yol oluyor. Bu tür şeyler hakkında konuşmak ya da bunun gibi makaleler okumak insanın içinde daha fazlası için bir ateş yakıyor ki bu ateş de çok önemli.

Devamında bunları okumaktan daha fazlası için adım atmak gerekiyor.

Özellikle duyguları kapsamak benim için büyülü bir durum. Çünkü genel olarak hepimiz iki yoldan
birini seçiyoruz:

1- Duyguları bastırmak, görmezden gelmek,

2- Duyguların altında ezilip onların içinde boğulmak.

Halbuki “kapsamak” ne kadar farklı ne kadar büyülü bir kelime. Görmezden gelmeden, bastırmadan, altında ezilmeden içimizde doğan tüm duyguları kucaklayıp tutabilmek…

İşte bu büyülü iş, esnek dayanıklılık gerektiriyor. Esnek dayanıklılığı yüksek olan insanlar duyguları daha rahatlıkla kucaklayıp tutabiliyorlar.

Kısa bir süre önce Organik Zeka, Esnek Dayanıklılık ve Kalp Eğitimi’ne (Organic Intelligence, Human esilience and Heart Traning) başladım. Eğitim, Türkiye’de ilk kez açılıyor. Üç sene sürecek olan bu eğitimin henüz başındayız.

Ama şimdiden yukarıda bahsettiğim esnek dayanıklılık ve duyguları kapsama konularını anlamanın ötesine geçip idrak etme ve deneyimlemede bana çok yardımcı oldu. “Hıh, demek buymuş” diyebildim.

Konu çok derin ve kapsamlı. Ama burada çok çok kısaca merkezi sinir sisteminden ve zor günlerde insanların nasıl hiç farkında olmadan kendi kendilerini dengelediklerinden bahsetmek istiyorum. Çünkü sinir sisteminin kendi kendini dengeleyen muhteşem bir zekası var ve herkesin sistemi aslında ne yapması gerektiğini biliyor. Ama bu zekanın önüne bazen engeller çıkıyor, işte o noktada duyguları ya dondurma ya da duyguların içinde boğulma durumu başlıyor.

İster inanın ister inanmayın, sinir sisteminin kendisini dengeleme/iyileştirme yönteminin başında hoş olan şeylere odaklanma ve “geyik” dediğimiz boş boş sohbet etmek geliyor. Yani acı ve korku durumunda, bir insanı birden havadan sudan konuşurken görürseniz hemen vurdumduymazlıkla suçlayıp üstüne yürümeyin. Bilin ki o insanın sinir sistemi aslında olanlara dayanabilmek, bu duyguları kapsayabilmek için kendi kendisini dengelemeye çalışıyor olabilir. Hem de hiç farkında bile olmadan. Yine siz kendinizi tüm bu acı ve matemin ortasında bir anda boş boş sohbet ederken ya da gökyüzünde parıldayan güneş hoşunuza giderken bulursanız, bunun vicdan azabı ile kavrulmayın. Çünkü yine yaptığınız sinir sisteminin kendisini dengeleme işinin bir marifetidir.

Tüm bu acıyı kapsayabilmek için çok yukarı çıkan sinir sistemi kendisini doğal yollarla aşağıya indirerek dengelemeye çalışıyordur.

Yani umurunda olmamak ile dayanabilmek için dikkati belli bir süre başka bir şeye çevirmek arasında bayağı büyük bir fark var.

Kaldı ki duyguların içinde boğulan insanlar genelde çaresiz olurlar ve çözülecek bir şey varsa bile bu konuda ne düşünebilirler, ne çözüm üretebilirler ne de eyleme geçebilirler. Bir şey yapabilen insanlar esnek ve dayanıklıdırlar.

Bunca acı ve kederin ortasında, mesela bir çocuğun gülüşü gibi, güzel olan başka şeyleri de fark etmek, sohbet etmek sizi berbat bir insan yapmıyor. Esnek ve dayanıklı yapıyor.

Bu yazı hthayat.haberturk.com’da yayınlanmıştır.

Hemen Üye Ol
Remind Türkiye