Herkes yardım sunabilir ama kim yardım edebilir?

Niyet mi liyakat mi? İstek mi kaynak mı? Yardım sunabilmek sevgi, şefkat ve dostluk; yardım edebilmek ise kaynak ve liyakat gerektiriyor.

Bize en yardımı dokunan insan, her zaman bizi en çok seven insan olmuyor. Bizi seven, iyi niyetli ve yardım sunmaya hazır ama yardım etmek için yetersiz insanlarla çevriliyiz. Yardım isteyemiyoruz, çünkü çoğunlukla istediğimizde de, sunulduğunda da yardım alamıyoruz. İlişkilerin içinde edilememiş yardımların hayaletleri gezer. Sunulan ama edilemeyen yardımlardan hayal kırıklıkları, güvensizlikler doğar. Çoğu zaman, en zor anınızda “yoldan geçen bir yabancı” yakınınızdan daha çok iş görür.

Sevdiklerimizin sundukları yardıma elimiz titreyerek gider ya da gitmez; sunulan yardımdan, her zaman edilen yardım doğmayacağını biliriz.

Yardım istemeyi öğrenmek, yardım istemekten korkmamak; kişisel gelişimle ilgili her eğitimde her kitapta sıkça tekrarlanır. Sanki yardım alamamak hep istememekten kaynaklıdır. Peki insanlar yardım istemekten kaçınır hale nasıl gelmiştir? Ve kaçınmayı doğuran koşullar hala devam ederken, yardım isteyebilmenin aynı koşullardan doğması mümkün müdür? Her şeyde olduğu gibi sınırsız şekilde cevaplanabilecek bu soruların bir ucundan tutalım.

Kişisel gelişimde yardım istemeyi öğrenmek çok teşvik edilir ama hiç yardım etmeyi öğrenmekten bahsedilmez. Ya da doğru insandan yardım istemeyi, yardım edebilecek insanları etrafımızda yeşertmekten bahsedilmez. Yardım sanki hep istenmediği için alınamıyordur? Sanki istemeyi bilsek, hayatımız yardımla dolacaktır.

Kuşkusuz bir kısmı böyledir, insanlar yardım istemedikleri için alamazlar da… Ama bu insanlar neden yardım istemezler, neden istemeyi bırakmışlar, vazgeçmişlerdir?

Yardım istememek bir problemse, isteyip de bir türlü yardım alamamak başkaca büyük bir problemdir. Birçok yardım alma girişimi çoğu zaman hayal kırıklığı ile sonuçlanır.

Ben yardım sunduğumda, yardım edebilen bir insanım. Yanlış anlaşılmasın, iyi yürekli yardımsever bir insan olduğum iddiasında bulunmuyorum. Sunarsam, edebilirim de… Hayatımın ekseninde bu vardır. Esra, halleder, Esra bilir, Esra cevaplar… Yüz yüze tanışmadığım insanlar durduk yerde yardım isterler… Ben de eğer verebiliyorsam veririm. Veremiyorsam, “aradığınız yardıma şu an ulaşılamıyor” demeyi beceririm.

Ama bir türlü verdiğim gibi alamam. Uzun yıllar istemedim. Sonra ben de “yardım isteyebilme” kabiliyetine usulca yaklaşmaya, kendimi ürkütmeden elimi yardıma doğru uzatmaya başladım. Ve orta yaşıma kadar neden kimseden pek de yardım istemediğimi anladım… Vaat edilen cennet yardım isteyince gelmedi. Tam tersi, yardım mekanizmasının isteme değil, verme ayağındaki dişlilerin kırık döküklüğü ile yüz yüze geldim. İlk acemi yardım isteme çabalarım isteme aşamasında bile çok zordu ve neredeyse hepsi tamamen sükût-u hayalle sonuçlandı. Peki, neler oldu?

En sıklıkla -mış gibi yapıldı. Kimse yardımsever bir insan olmamayı göze alamadığından, yardım istediğimde, “edemem” demediler, verir gibi yapıp vermediler. Olay göstermelik bir iki paslaşmayla kaldı…

Bazen yardım öyle bir sunuldu ki yardım, yardım eden değil bana vermek, benden almaya kalkıştı. Kendimi karşı tarafın kişisel mastürbasyon alanında buluverdim. Yardım etme eylemi üzerinden kompleksler tamire kalkışıldı.

Kimi zamansa, iyi niyetle sunulan yardımlar, bir türlü verilemediler. Neden? Çünkü istek vardı, kaynak ve liyakat yoktu. Karşı tarafın hem öz kaynakları hem de dış kaynakları fakirdi. Yerinde ve faydalı sözü söyleyecek kelimeleri yoktu. Bilgisizdi, gerekli insanları tanımıyor, gerekli yolu yordamı bilmiyordu… Ya insan olarak iç görüsü yoktu ya da gündelik yaşamla ilgili beceriksizdi.

Acemi bir yardım isteyici olarak size bu acı gerçeklerden bahsetmek istedim. Çünkü sosyal medya dâhil her alanda, her psikolog odasında hep “gerektiğinde yardım isteyebilmeyi öğrenmeniz” salık veriliyor biliyorum. Ve sanmayın ki yardım isteyebildiğinizde dünya gül bahçesine dönüşecek, yardımlar önünüze dökülecek. En iyi ihtimalle bu yardım istemelerin bir kısmında hayal hatta kalp kırıklığına uğrayacaksınız. Zaten verme mekanizmasında bu kadar sıkıntı olmasa istemek de bu kadar sıkıntılı hale gelmezdi. O zaman ne yapalım, vaz mı geçelim? Kendi kendimize mi yetelim?

Kendi kendine yardımı, ayıptır söylemesi, neredeyse ben icat ettim!

Annemin karnından çıktığımda göbek bağımı kesmeye çalışan doktorun bileğini tuttuğum ve “dur! Kesmeden birkaç dakika beklemen lazım yoksa demir eksikliğim olur” dediğim yönünde iddialar var. Kendimden başka kimsenin aklı ile hareket etmemem gerektiği yönünde kuvvetli bir inancım var.

Kendi kaynaklarınla beslenmek hem müthiş hem de tek başına sürdürülmesi imkansız bir iştir. Bir elle verip ötekisi ile almak sonuçta bir bırakamama doğurur. Tetikte olma. Kendi ihtiyaçlarını hep bilir halde olma zorunluluğu, kendi ihtiyacını karşılayacak kaynaklara hep sahip olma mecburiyeti. Özetle, zordur, yorucudur ve imkansız bir hedeftir. Ama ne yalan söyleyeyim, sizi de kaynakları oldukça zengin bir insan yapar.

Tabii “kendi kendine yetebilmek” çok yüceltildiğinden; kimsenin kendi kendine yetemeyeceğini geç anlamışımdır.

Yardım alma meselesindeki maceram iki ileri bir geri devam ediyor. Açıkçası, duvara tosladığımda geri çekilsem de her seferinde tekrar elimi yardım almak için uzatmaya cesaret etmeyi becerdim. Tosladığım duvarlar, yardım habitatını anlamlandırmama ve bu konuda içgörü sahibi olmama yardımcı oldu. Alamadığım yardımlar için kin ya da öfke duymuyorum. Bahsederken kalbim kırıldığı yerlerden biraz sızlıyor o kadar. Zamanla yardım edebilecek insanlar etrafımda filiz verdiler. Bazıları bayrağı bir yere kadar taşıyıp düşürdü, ötekisi kaldığı yerden devam etti. Bazıları pek yakınım değildi ama içgörülerine güvendim. Bazıları çok iyi insanlar bile değildi ama son derece bilgiliydiler. Kimisi sonradan yakınım oldular. İzin verdikçe filiz verdiler.

Yardım istedikçe hep değil, ama ne yalan söyleyeyim, daha çok aldım. Kendi kehanetinizin yarattığı habitat ilk hamlede değişmiyor. Her şeyde olduğu gibi burada da fraktal bir değişim oluyor. Bir yerden bir çarkın bir dişlisi farklı dönmeye başlarsa bütün sistem etkileniyor. Ama zamanla! Elinizde büyük bir güç var, o tek dişliyi farklı çevirmek. Koca sisteme bakıp kendinizi küçücük hissedip, ‘batsın bu dünya’ya bağlanmak iş görmüyor. Bazen iki ileri bir geri gitmek… Ama insan olarak sizin için yaşamsal olandan vazgeçmemek.

Ne diyeyim, yardım edebilenleriniz çok olsun.

Bu yazı hthayat.haberturk.com’da yayınlanmıştır.

Hemen Üye Ol
Remind Türkiye